Bir akşam işten dönen Aaron Falk, çocukluk arkadaşı Luke Hadler’ın ölüm haberini aldığında ne yapacağını bilemedi. Luke, karısını ve çocuğunu öldürüp ardından intihar etmişti. Bu haber, Falk’ı derinden sarstı ve zihninde birçok soru işareti belirmesine neden oldu. Yirmi yıl önce ayrıldığı kasabasına geri dönmeye karar verdi. Bu dönüş, sadece bir cenazeye katılım değil, aynı zamanda olayların ardındaki gerçeği öğrenme amacı taşıyordu. Kasabaya varır varmaz, olayların göründüğünden çok daha karmaşık olduğunu hemen anladı. Falk, yüzeydeki anlatının ötesine geçmek için derinlemesine bir araştırmaya başladı. Araştırmalarını ilerlettikçe, Ellie Deacon’un ölümüne dair yeni ipuçları buldu ve iki trajik olayın birbirine bağlı olabileceği düşüncesi güçlendi. Falk, arkadaşının masumiyetini kanıtlarken, kendi masumiyetini de savunmak zorunda kalacağını fark etti. Bu zorlu süreçte, adalet arayışı onun için aynı zamanda geçmişle yüzleşme ve içsel bir hesaplaşma anlamına geliyordu. Aaron, adaletin peşinde koşarken, kendi iç dünyasında da büyük bir değişim yaşayacaktı.