Liv, her zaman rüyalarına büyük önem veren bir insandı. Onun için rüyalar sadece uyku sırasında görülen görüntüler değil, aynı zamanda bilinçaltının sesiydi. Bir gece rüyasında gördüğü gizemli bir şehir, Liv’i derinden etkiledi. Bu şehir, sanki ona bir mesaj veriyordu. Merakına yenik düşen Liv, rüyasında gördüğü şehri bulmak için araştırmaya başladı.
Uzun uğraşlar sonucunda Liv, rüyasında gördüğü şehrin Londra olduğunu keşfetti. Hemen Londra’ya taşınma kararı aldı. Bu şehirde onu nelerin beklediğini bilmiyordu, fakat içgüdüleri onu doğru yöne yönlendiriyordu. Londra’ya vardığında Liv, rüyasında gördüğü gizemli adamla tanıştı. Henry adındaki bu adam, Liv’i rüyaların gizemli dünyasına kabul etti.
Liv, Henry ve arkadaşlarıyla birlikte rüyaların derinliklerine doğru bir yolculuğa çıktı. Bu yolculuk boyunca Liv, sadece rüyaların gizemlerini değil, aynı zamanda kendi iç dünyasını da keşfetti. Hayallerinin peşinden koşmaya başlayan Liv, yaşamın sunduğu tüm güzellikleri doyasıya yaşamaya başladı.