Alyysa ve Hugh, evliliklerinin kırılganlığını kabullenmekten kaçamıyorlardı. Kalpleri arasındaki uçurum gitgide derinleşiyordu. Son bir hamle olarak, New York’un kuzeyindeki doğayla iç içe bir mekanda huzuru bulmaya çalıştılar. Belki de ormanın sessizliği, onların yorgun ruhlarına şifa verecekti.
Fakat Hugh’nun zihni ve ruhu, karanlığa gömülmüştü. Duygusal çöküşün eşiğinde olan Hugh, fiziksel olarak da bitkin düştü. Bu durum, Alyysa’yı da derinden etkiledi. Issız cennette geçirdikleri zaman, beklenmedik misafirlerin ve gizemli olayların gölgesinde gerilim dolu anlarla geçti.
Yıllar boyunca biriktirdikleri öfke ve kırgınlıklar, doğanın kucağında adeta birer volkan gibi patlak verdi. Alyysa ve Hugh, sadece doğayla değil, aynı zamanda kendi iç dünyalarıyla da yüzleşmek zorunda kaldı. Ormanın sessizliği, onların duygusal yüklerini taşımaya yetmedi. Belirsizliklerle dolu bu ortamda, birbirlerine ve ilişkilerine olan güvenleri sarsılmaya başladı.