Kıyamet sonrası dünya, adeta bir savaş alanını andırıyordu. Yıkılmış binalar, yanan arabalar ve her yerde görülen cesetler, bu savaşın vahşetini gözler önüne seriyordu. Bir zamanlar cennet gibi olan bu topraklar, cehenneme dönüşmüştü.
Hayatta kalanlar ise bu cehennemde var olma mücadelesi veriyordu. Açlık, susuzluk ve hastalık her an onların peşindeydi. Bir de zombiler vardı. Sevdiklerini kaybetmiş, ruhları paramparça olmuş bu insanlar, hayatta kalmak için her şeyi yapmaya hazırdı.
Bu kaosun içinde yaşayan bir paralı asker, yılların verdiği yorgunluk ve acıyla boğuşuyordu. Gözlerinde savaşın ve ölümün izleri vardı. Artık hiçbir şeye inanmıyor, sadece hayatta kalmaya çalışıyordu.
Bir gün, umudunu kaybetmişken, karşısına umut dolu bir genç kadın çıktı. Bu genç kadın, zombilerden oluşan bir orduya karşı savaşmaya kararlıydı. Paralı asker, ilk başta bu fikre karşı çıktı. Ama genç kadının cesareti ve inancı onu da etkiledi.
Sonunda, paralı asker de genç kadına katılmaya karar verdi. Birlikte, zombilere karşı amansız bir mücadeleye giriştiler. Bu mücadele sırasında, paralı asker geçmişinin hatalarıyla yüzleşmek zorunda kaldı.