Charles ve Marta, fırtınalı bir evliliğin ardından, son bir umut ışığı yakmak için Fransa’nın sahil şeridine doğru yola çıktılar. Belki de denizin sakinleştirici etkisi ve güneşin sıcaklığı, yıpranmış kalplerini onarabilirdi. Bu tatil, ya onları yeniden bir araya getirecekti ya da sonsuza dek ayıracaktı.
Bir akşamüstü, oteldeki sihirbazlık gösterisi dikkatlerini çekti. Marta, sihirbaz Albert’in ortadan kaybolma numarasında gönüllü olmaya karar verdi. Bir anlık göz açıp kapayıncaya kadar Marta ortadan kayboldu. Charles dehşete kapıldı, Marta’nın adını haykırarak onu aramaya başladı.
Albert ise elinde bir kutu ile sahneye geri döndü. Kutunun içinde Marta’nın olduğunu iddia ediyordu. Charles’ın dünyası karardı, inançsızlık ve panik içinde boğuşmaya başladı. Marta’ya inanıyor muydu? Yoksa bu sadece bir aldatmaca mıydı? Kutuyu açmak, Marta’yı geri getirmenin tek yoluydu. Fakat Albert’in uyarısı kafasını kurcalıyordu. Eğer Marta’ya tam bir inanç duymazsa, onu sonsuza dek kaybedebilirdi. Charles, hayatının en kritik kararını vermesi gereken anın eşiğindeydi.