Julie, 18. yaş gününe girdiğinde, hayatının en kritik dönemecine girmiş olduğunu biliyordu. Yetişkinliğe adım atmanın heyecanı ve bilinmezliği onu sararken, bir yandan da içsel bir savaşla boğuşuyordu. Bu savaş, geceleri onu kabuslar denizinde boğarken, gündüzleri de karanlığın sesini fısıldıyordu.
Bir gece gördüğü rüya, Julie’nin hayatının dönüm noktası oldu. Geçmişten gelen bir adamın hayaleti, onu bilinmeyen bir dünyaya sürükledi. Gerçeklik ile rüya arasındaki perdeler yırtıldı ve Julie, kabusların ürkütücü gerçekliğiyle yüzleşmek zorunda kaldı.
Psikiyatristin teşhisi bile Julie’nin kabuslarını durdurmaya yetmedi. Kabuslar, her geçen gün daha da karmaşık hale gelirken, Julie’nin ruhunu kemirmeye başladı. Artık neyin gerçek neyin hayal olduğunu ayırt edemez hale gelmişti. Kabusların gerçek olduğuna dair bir inanç onu ele geçirdi ve karanlığın sesine kulak vermeye başladı.
Karanlığın sesi onu yoldan çıkarmaya çalışıyordu. Julie, kendi bedeninde yabancı bir varlık gibi hissetmeye başladı. Ruhu ve bedeni arasında bir savaş başladı ve Julie, bu savaşın galibi kim olacağını bilmiyordu.