Her şey, kasabanın gözbebeği olan ve “altın çocuk” olarak anılan kocasının, belediye binası önünde yüzüğünü fırlatmasıyla başladı. Bu olay, Arktika’nın soğuk rüzgârları arasında yaşayan Siaja için bir dönüm noktasıydı. O, neşeli ve biraz dağınık bir İnuit annesi olarak hayatına yeni bir yön vermeye karar verdi. Evliliklerini herkesin önünde sonlandırmak, kasabada dopdolu dedikodulara neden oldu. Şimdi, hem kendisi hem de küçük kızı için güvenli bir alan ararken, bu kasabanın kıyamet gibi seslerini bertaraf etmek zorundaydı. Ancak, geçmişin komik sırlarıyla yüzleşmeden bu huzuru bulmanın mümkün olmadığını anladı. Herkesin tanıdığı insanların yaşadığı bu küçük kasabanın, ona yeni bir başlangıç için pek de yardım etmeye niyeti yoktu. Siaja, bu çatışmalar içinde hem anneliğin ağırlığını taşıyor hem de kendi kimliğini yeniden yaratma mücadelesi veriyordu.