1862 yılında Hindistan topraklarında kök salmış bir adalet arayışıyla başlayan bu büyüleyici hikaye, olağanüstü bir dönemin kapılarını aralıyor. Hindistan, sadece üç üniversite ve Rabindranath Tagore’un doğduğu bir dönemde büyük bir dönüşüm içindeydi. Sepoy İsyanı’nın ardından, bağımsızlık mücadelesi tüm hızıyla devam ederken, bir gazeteci cesurca sahneye çıkarak tarihin seyrini değiştirecek bir dava başlatıyor. İtibarı yüksek ancak ahlaki değerlerden uzak bir figürle olan bu mücadelesi, derin bir hukuk savaşına dönüşüyor ve toplumun adalet arayışını derinden etkiliyor. Tam 160 yıl sonra tekrar gün yüzüne çıkan bu unutulmaz öykü, sadece bir adamın değil, bir ulusun kaderinin de şekillendiği bir dönemi gözler önüne seriyor. Karanlık ve belirsiz bir çağda, bu adamın cesareti ve kararlılığı, sadece kendi yaşamını değil, etrafındaki dünyayı da değiştirecek güce sahipti. Adalet arayışının ve insanlığın direnişinin simgesi olan bu mücadele, zamanın ötesinde bir anlam taşıyor.